Hayat, bazen beklenmedik darbelerle doludur. Geçmişte yaşanan ağır kayıplar, insanın yaşamındaki en büyük dönüm noktalarından biri olabiliyor. İşte böyle bir hikaye, 21 yaşındaki kızını kanser nedeniyle kaybeden bir annenin yaşadıklarıyla şekilleniyor. Acı bir cumartesi sabahı, hayatta her şeyin değerini anlamanın yanı sıra, yaşamın ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Altı yıl aradan sonra bu annenin hayatı, kendisine konulan kanser teşhisi ile çok daha karanlık bir hale geliyor.
21 yaşında genç bir kızı olan Ayşe, kanser ile olan mücadelesinde, ailesinin ve özellikle annesinin en büyük destekçisi olmuştu. Genç yaşına rağmen, yaşamı boyunca birçok zorlukla başa çıkmış, kibirli bir savaşçı olarak hayata tutunmuştu. Ancak, bu savaş sona erdiğinde, annesi Zeynep için her şey değişti. Kızı hastaneye yattığında, aile olarak umut ederek bekliyorlardı. Tıpkı her kanser tedavisi sürecinde olduğu gibi, kimi zaman çalışmalar, kimi zaman umutlar yeşermekteydi. Ama ne yazık ki, bu sefer kaybeden taraf oldular.
Zeynep, kızının vefatından sonra dünya üzerindeki en büyük kaybı yaşadığını hissediyordu. Her gün kızıyla ilgili anıları aklında tekrar canlanıyor, bu kaybın acısı ağır bir taş gibi kalbinin üzerine oturuyordu. "Yaşamak bir ayrıcalık, ama bu acı ile her gün yeni bir seferberlik gelişmiyor gibi. Hayat, zamanla içimi kemiriyor," diyerek duygularını ifade etti. Ayşe'nin ölümünden sonra, Zeynep’in kalbinde oluşan boşluk, bir türlü dolmadı.
Ara yıllarda Zeynep, hayatına devam etmeye çalıştı. Ancak her şey değiştiğinde, yeni bir kabus onu bekliyordu. Altı yıl boyunca kızının hatıralarını yaşatmak için çabaladı. Fakat kırılgan yaşam düzeni, Zeynep için geri dönüş olmayan bir yola girmeye sebep oldu. Her geçen gün, bedenindeki bir şeylerin yanlış gittiğini hissetmeye başladı. Yukarıdaki yıldızların ardındaki karanlık ona, endişe edici bir düzenin belirtilerini sunuyordu. En son muayenesinde, doktoru kendisine endişe verici bulgularla sonuçlandığını söyledi ve ileri tetkiklere yönlendirildi.
Sonuçlar geldiğinde Zeynep, belki de hayatındaki en fazla korktuğu şeyle yüzleşmek zorunda kaldı. Kendisine kanser teşhisi konulmuştu. O an hissettiği, hem kızını kaybetmenin acısı hem de kendi durumunun getirdiği umutsuzlukla birleşerek korkunç bir boşluğa düşmesine yol açtı. Hayatı hiç beklenmedik bir şekilde, yeniden başlamak zorunda kalmıştı. “Kızımın kaybından sonra, bana olan her şeyin bir anlamı olduğunu düşünmedim. Sonuçlarımı öğrendiğimde onunla bir kez daha, hem de bu sefer kendi bedenimde savaşıp savaşılamak zorundaydım.” diyerek hislerini paylaştı.
Şimdi Zeynep, hem bir anne hem de bir hasta olarak, iki tarafı da anlamaya çalışıyor. Anne olmanın verdiği güç ile, kendi mücadelesindeki azmini birleştirip yeni bir umuda zorluyor. Yaşamın kırılganlığı ve insanın dayanıklılığı arasındaki zıtlıkla dolu bu yolculuk, cancere karşı verilen mücadelelerin her zaman kolay olmadığını gösteriyor. Ama Zeynep, bunun bir sona ulaşmadan da mutlu olmanın yollarını arayıp bulabileceğini biliyor. Şu anki durumu, onun içindeki nefreti, korkuyu ve umutsuzluğu geride bırakıp, hayata bir mücadeleci olarak sarılmasını sağlıyor.
Bu hikaye, sadece bir anne ve kızının hikayesi değil, aynı zamanda kanserle mücadele eden κάθε insanın hikayesidir. Zeynep, yaşadığı kayıplar ve kazançlar konusunda tek başına kalmadığını, çevresindeki destek ile hayatın yeniden neşe dolu olabileceğini göstermektedir. Untun olmadan taşınması zor olan acı, aynı zamanda insanı da daha güçlü hale getirebilir. Onun hikayesinin sonu henüz yazılmadı; karşısındaki bu yeni mücadele için hala umut var.